Seneca'nın Mutluluğu



 Anahtar Kavramlar

Seneca'ya göre mutluluk nedir?
Mutlu insan kimdir?
Erdem ve mutluluk arasındaki ilişki
Seneca'nın kendi yazılarından erdem ve mutluluk planları

Bu yazımızda, Seneca'nın Mutlu Yaşam Üzerine kitabı üzerinden mutluluğu, erdemi ve doğru yaşamı nasıl yorumladığına birlikte bir bakış atacağız. Milattan 3 yıl sonra doğmuş; miladın ilk yıllarında yaşamış ve kendisini doğru yaşama adamış bir insanın ruhunu sözleriyle birlikte diriltmeye çalışacağız.

Seneca'ya göre mutluluk nedir?

Seneca bu konudaki sözlerine: "Herkes mutlu yaşamak ister, ancak yaşamı mutlu kılan şeyin ne olduğunu görmek konusunda zihinleri kördür. Nitekim mutlu bir yaşama kavuşmak hiç kolay değildir, insan bir kere yoldan sapmışsa, ona kavuşmaya ne kadar istekli olursa, ondan o kadar uzak kalır. Zira aksi yöne gittiğinden, gidiş hızı aradaki mesafenin daha da açılmasına neden olur."[s.1] diyerek başlıyor.

Bizler yaşamın hangi konumunda olursak olalım, hangi inanç ve tevekkül üzere olursak olalım hayatımızdaki yegane amacımız mutluluktur. Parayı daha çok imkan; daha fazla sahiplikle mutluluğa ulaşacağımızı düşündüğümüzden arzularız; okul ya da terfi hedeflerimiz mutluluğu başarı yoluyla aramaktan ve hakikat arayışımız da biz "gerçek" sevdalıları için mutluluğun yolunun bu olduğunu düşünmekten kaynaklanır.

Ancak burada Seneca'nın da işaret ettiği gibi, mutluluk uğruna doğru olduğunu bilerek gittiğimiz ama yanlış olan her yol; bizi mutluluğa yaklaştırmak bir yana dursun bizi her adımımızda mutluluktan uzaklaştırır. Ve biz mutluluktan uzaklaştığımızı hissedip adımlarımızı hızlandırdığımızda, aslında mutluluktan koşar adımlarla kaçıyor oluruz. 

Peki bu konuda ne yapmalı, bir bilgeye danışmalı:

"O halde önce hedeflediğimiz şeyin ne olduğunu ortaya koyalım, sonra ona en hızlı nasıl ulaşabileceğimizi araştıralım; yola çıkınca da, sadece doğru yoldaysak, her gün ne kadar mesafe kat ettiğimizi ve doğal bir arzuyla kendisine doğru çekildiğimiz hedefe ne kadar daha yaklaştığımızı anlamış olacağız.
Yöneldiğimiz şey, ona ulaşma yöntemimiz, kendisine doğru yola çıkacağımız bölgeyi önceden araştırmış uzman bir rehber eşliğinde kararlaştırılmış olsun, zira bu diğer yolculuklarımızdan farklıdır."[s. 1]

Felsefenın insana vaat ettikleri arasında belki en önemlisi, eleştirel düşünme yeteneğidir. Neyi hedefliyoruz? Bunu neden hedefliyoruz? Bize gerçekten bu hedefin doğru olduğunu düşündürten ne? 
Çoğumuz hayatımızı çevremizin ve algımızın bizi sarmaladığı rüyalar halinde yaşıyoruz. Doğru, iyi, gerçek algılarımızı otomatik pilota devredip kendi hayatımızın ikinci kaptanı haline geliyoruz.

Burada Seneca'nın doğru yolu bulmakta bize sağladığı reçete; hedeflediğimiz şeyin ne olduğunu iyi anlamak, ona ulaşmanın yollarını bulmak. Her gün mesafe kat ettiğimizi gördüğümüzde doğru olduğunu anlayacağımız bu yolda, tam da bu yazıda olduğu gibi bilgeye, bilgeliğe danışmak.

Zannımca kendi çağımızın en büyük güzelliği, binlerce yıl önce yaşanmış hayatları, o zamanda yaşamış olan insanların akılları ve onların hayat tecrübelerine vakıf olabiliyor olmak. Seneca'nın ifade ettiği bölgeyi bilen rehberler efsanelerde, ruhani yerlerde değil, hemen yanıbaşımızdaki kitaplıklarda olabilir. 

"Bir zamanlar başkalarının yaşadıkları yaşamı, senden son­ra yaşanacak yaşamı ve şu anda yabancı halklar arasında ya­şanmakta olan yaşamı düşün."
Kendime Düşünceler, Marcus Aurelius


Bu fikirlerin bizi götürebileceği tehlikeli bir noktayla karşı karşıyayız: Madem ki bizden önce tecrübe etmiş olanların yolundan gitmemiz daha doğrudur, o halde kalabalığı takip edelim ki hata payımız her daim düşük olsun.

İnsanlık olarak en çok şahit olduğumuz ve en çok tartıştığımız konulardan birisi: Kalabalığı takip etme güdüsü, bir başka deyişle sürü psikolojisi. Bu bağlamda mağara alegorisini hatırlamak ya da öğrenmek yararlı olacaktır: Mağara Alegorisi

Seneca, yukarıdaki gibi bir sonuca varmaya kesinlikle karşı çıkar ve kalabalığın iyi ve güvenli taraf olması bir tarafa dursun; onun hep daha kötü olan taraf olduğunu düşünür:
"... şu cevabı verme sakın: "Bu taraf daha kalabalık görünüyor." Zira daha kötü olan taraf budur. İnsani durumlar, çoğunluğun daha iyi şeyleri tercih edeceği kadar iyi işlemiyor."[s.5]

Eğer dünyamız, çoğunluğun doğru yolu tercih edeceği kadar ideal olsaydı, yer yer hepimizin içinde bulunduğu sürü psikolojisi doğru olurdu. Fakat hepimiz biliyoruz ki doğa dahi iyi, ideal olanı değil; doğru ve uyumlu olanı içinde barındırma temayülü gösterir. Zira ceylan ne kadar iyi yürekli ve güzel olursa olsun, aslandan hızlı koşmadığı sürece hayatta kalamaz.

İnsan gibi başka insanlarla birlikte yaşamak zorunda olan, doğası gereği sosyal olan bir varlık, bu mutluluk yolunu nasıl bulacak öyleyse?

"En çok ne yapıldığını değil, yapılması gereken en iyi şeyin ne olduğunu..."[s.5] düşün ve uygula. 

"Görünüşte iyi olanı değil, sağlam, doğru ve kendi saklı bünyesinde daha güzel olanı arayalım, onu bulup çıkaralım. O uzak bir yere konmuş değil, elini nereye uzatman gerektiğini bildiğin takdirde onu bulacaksın." [s.6]

Bütün bu merhalelerden geçip sonunda mutlu olacağımızı düşündüğümüz yola ulaştık. Bu yolu iyi tetkik ve tenkit ediyor, bu yollardan daha önce geçmiş bilgelerin ışıkları altında yürüyoruz. Ama bu yolda gözlerimiz sağı solu yokluyor, çeşitli manzaraları seyreyliyor ve kah bu yolda koşarak kah yorulup dinlenerek devam ediyoruz. Dinlenirken aklımıza takılıyor: "Bu yola girmemde bana ışık tutanlardan birisi olan Seneca, acaba karşıma geçip otursa ve "Hangi yaşam mutludur, kimdir bu mutlu insan?" diye sorsam ne cevap verirdi?" 

Gelin bunu kendi ağzından dinleyelim:
"Kendi doğasıyla uyumlu olan ve başka bir yolla elde edilemeyen yaşam mutludur: Öncelikle zihnimiz sağlıklı olmalı ve kendi sağlığını kalıcı bir şekilde elde etmiş olmalı, sonra cesur ve dinç olmalı, dahası en güzel şekilde sabreden, farklı dönemlere ayak uyduran, kendi bedenine ve onu ilgilendiren her şeye dikkat eden ama bunun için dertlenmeyen, yaşamı meydana getiren hiçbir şeye ilgisiz kalmayan ama hayranlık da duymayan, talihin armağanlarından faydalanıp onların kölesi olmayan bir karakter olmalı."[s.7]

-Peki ya mutlu yahut neşeli olmak zorunda mıyım? Ya da mutlu olmanın benim doğru bir yaşam sürmemde nasıl bir yararı olabilir?

"İstese de istemese de, bir insanın yaşamına daimi bir neşenin ve kendi derinliğinden gelen soylu bir mutluluğun dahil olması öyle temel bir zorunluluktur ki, insan ancak bu sayede kendinde bulunan şeylerden keyif duyar ve sahip olduklarından fazlasını istemez."[s.8-9]

-Söyledikleriniz kulağa fazla idealize edilmiş geliyor. Zira talih söz konusu olduğunda başıma gelenler; hayat gemimin sarsılması ve hatta yeri geldiğinde batmasında erdemim, sahip olduklarım ve bilgeliğe ne kadar yakın olup olmadığım ne kadar rol oynayabilir ki? Beni talihe karşı ve ona rağmen ayakta tutacak olan nedir?

"Özgürlüğe kaçmalıyız. Bunu mümkün kılan da sadece talihe kayıtsız kalmaktır. Buradan paha biçilemeyecek olan iyi bir şey doğar: güvenle yükselen zihnin huzuru, yüceliği ve hatalardan sıyrıldıktan sonra hakikatin bilgisinden duyulan büyük ve sarsılmaz sevinç, ruh inceliği ve neşesi."[s.9]

-Talih konusunda söyledikleriniz tamamen tatmin edici değil, biraz açabilir misiniz? Benim iradem dışında dönen talih dünyasında benim rolüm nedir ve bu dünyada nasıl mutlu olabilirim?

"Her ne olursa olsun, mevcut durumda başına gelen şeylerden memnun olan, kendi koşullarına uyum sağlayan ve yine koşullarının yarattığı her durumda aklın rehberlik ettiği insan mutludur."[s.10]

Erdem, haz ve mutluğun arasında

Yazımızın bu kısmına kadar konumuz her zaman mutluluk oldu. Peki yaşamımızın yadsınamaz diğer gerçeklerinden haz ve erdem bu yolculuğun tam olarak neresinde? Birçok filozof mutluluğa ve doğru yaşama ancak erdem yoluyla gidilebileceğini söylerken Seneca bu çizginin hangi tarafında durmaktadır?

Bu yazının kaynağı olan kitabın 16.cı dipnotunda da belirtildiği üzere, Epikür ve onun takipçileri, hazzın erdemden ayrılamayacağını düşünüyordu. Epikür bu düşünceyi şu şekilde izah ediyor: "Bilgece, iyi ve adil bir şekilde yaşamadan tatlı bir yaşam sürmek ve keyifli bir yaşam sürmeden bilgece, iyi ve adil bir şekilde yaşamak mümkün değildir." Epicurus, Kuriai Doksai 5

Seneca hazzın erdemden ayrılamıyor olmasına karşı çıkar. Eğer hazların erdemlerden ayrılamıyor olmasının sebebi tüm iyi şeylerin erdemden kaynaklanıyor olmasıysa, ki bunlara sevdiğimiz, arzuladığımız şeylerin de erdem köklerinden gelmesi düşüncesi de dahil; tatlı olup da ahlaka uygun olmayan şeyleri, ahlaken doğru olup da acılara gark eden şeyleri görmezden gelmemiz gerekirdi.

-Peki nedir haz ve erdem arasındaki ilişki?

"Hazzın en rezil yaşama daldığına, buna karşılık erdemin kötü yaşama izin vermediğine dikkat et, insanlar haz olmadan zavallı duruma düşmez, aksine hazdan dolayı öyle olurlar, haz erdeme karışmazsa bu olmaz, bu yüzden erdem çoğu hazdan yoksundur, ona asla ihtiyaç duymaz."[s.11]

-Hayat yolculuğundaki duraklarda, hazları ve erdemleri hangi hanlarda bulabilir ve onları ayırt edebilirim?

"Erdem, yüce, soylu, krallara layık, yenilmez ve tükenmez bir şeydir, haz ise bayağı, kölelere layık, zayıf ve güdük bir şeydir, onun durağı ve ocağı genelevler ev meyhanelerdir. Erdemi tapınaklarda, forumda, mecliste, surların önünde dururken, toz içinde ve boyalı, elleri kabuk bağlamış halde bulacaksın. Hazzı ise çoğun hamamların, rahatlama salonlarının, aedilislerden çekinilen yerlerin çevresinde saklanırken ve karanlık bir yer ararken, şarap ve buharla ıslanmış, bir ceset gibi sararmış bir halde bulacaksın."[s.11-12]

-Hazlar bizi kötü bir yola çekebileceği gibi bize güzel şeyler de vaat etmezler mi? Örneğin iyilik yapmak, doğru yaşamak, hakikati aramak da bize örtük ya da apaçık şekilde haz vermez mi? Erdemin kendisi, bu uğurda harcadığımız emeğin verdiği haz mutluluk arayışımız hakkında bize ne anlatır?

"Erdemin haz vereceği kesin olsa bile erdem sadece bu nedenle aranmaz. Zira erdem sadece onu vermez, fazladan onu da verir. Erdemi haz verdiği için kabul etmeyiz, aksine eğer onu kabul edersek, bize keyif de verir. En yüce iyi onu tercih eder ve en iyi zihnin buna eğilimi vardır."[s.14]

-Hazzı tamamıyla ret mi etmeli o halde? Sizinle benim farkım nedir? "Ah! Hep böyle acı mı çekmeli, yoksa hep kaçmalı mı güzelden?" (Paris Sıkıntısı, Charles Baudealire)

"Sen hazzı kucaklıyorsun, ben ona gem vuruyorum; sen hazdan hoşlanıyorsun, ben onu kullanıyorum; sen onun en yüce iyi olduğunu düşünüyorsun, ben onu iyi olarak bile görmüyorum; sen haz için her şeyi yapıyorsun, ben hiçbir şey yapmıyorum."[s.15]

-Son söylediğiniz gerçekten bir insanın yapabileceği bir şey mi? Haz insanın düşmanı mıdır?

"Ben haz için hiçbir şey yapmadığımı söylediğimde, bilgeden bahsetmiş oluyorum, oysa sen ona hazzı yakıştırıyorsun. Ben herhangi bir şeyin, hazzın dahi egemen olabildiğini birine bilge demem. Böyle yumuşak bir düşmana bile boyun eğiyorsa ölümün yüzüne, acılara, dünyanın ve en acımasız düşmanların neden olduğu yıkımlara nasıl katlanabilir?"[s.15-16]

Mutlu olmak için ne yapmalı?

Herkesin her konuda sorduğu sorulardan birisi, ne yapacağım o halde? Kendi varlığından büyük sorular soran tek hayvan olan insan, nihayetinde her zaman bu soruyla baş başa kalır. Sizleri bu konuda son kez Seneca'yla baş başa bırakıyor, doğru yolda olduğunuz, mutluluk yolunda ilerlediğiniz ve yolunuzun her zaman aydınlık olduğu bir yaşam diliyoruz.

"Ben zorluklara, ne kadar büyük olurlarsa olsun, bedenimi cesaretle güçlü kılarak katlanacağım. Ben zenginliği, ona sahip olayım ya da olmayayım, aynı şekilde küçümseyeceğim, zenginlik başka bir yerdeyse üzülmeyeceğim, yanımda parıldarsa şımarmayacağım. [s.27]

Ben talihe, onun gelmesine ya da gitmesine aldırış etmeyeceğim. Ben tüm toprakları bana aitmiş, kendi toprakları da herkese aitmiş gibi göreceğim. Ben diğer insanlar için doğduğumu bilecek ve bu nedenle nesnelerin doğasına şükran duyarak yaşayacağım, zira doğa benim çıkarlarıma bundan daha iyi hizmet edebilir miydi? Beni bir birey olarak herkese, herkesi de yine birer birey olarak bana verdi. 

Sahip olduğum şeyi ne cimrilik edip koruyacağım ne de müsriflik ederek dağıtacağım. Her şeyi bir kanıdan değil, bilincimden hareketle yapacağım. Bilincime uygun olarak yapacağım her şeyin herkesin gözü önünde yapıldığına inanacağım. Benim için yemenin ve içmenin tek amacı doğanın ihtiyaçlarını karşılamak olacak, karnımı doldurup boşaltmak değil.

Dostlarıma karşı güler yüzlü, düşmanlarıma karşı yumuşak ve hoşgörülü olacağım. Benden rica edilmeden, isteneni vereceğim ve ahlaken doğru olan talepleri olumlu karşılayacağım.[s.28]

Dünyayı vatanım, üzerimde ve yanımda olup işlerimin ve sözlerimin yargıcı olan tanrıları da onun yöneticileri olarak göreceğim. Doğa ne zaman nefesimi geri isterse ya da akıl onu serbest bıraksa, iyi vicdanımı ve iyi çalışmaları sevdiğime, benim yüzümden kimsenin özgürlüğünün, en azından kendi özgürlüğümün kısıtlanmadığına tanıklık ederek yaşamdan göçeceğim."[s.28-29]

Kaynakça
Seneca, Lucius Anneus, Mutlu Yaşam Üzerine - Yaşamın Kısalığı Üzerine, 3. baskı. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları




Yorumlar

Popüler Yayınlar