Aristoteles'in Erdem Rehberi


Bu yazımızda sizinle birlikte Aristoteles'in Nikomakhos'a Etik kitabından hareketle, bize erdem adına nasıl bir reçete sunduğunu birlikte öğreneceğiz.

"Şimdiki konumuz erdemleri incelemek, bu erdemlerin hangi konularla ilgili olduklarını belirlemek, niteliklerinden söz etmek ve bu sayede onların derecelerini kavramak." [1115, s.68]

Aristoteles'e göre erdem ve onun farklı konuları da dahil olmak üzere her felsefe kavramında, doğruluğa ulaşmamızın yolu onun ölçüsüdür. Aristoteles tüm kitap boyunca, erdeme ulaştıracak yol olan çeşitli iki uç arasındaki dengeyi, ölçüyü bulmanın yollarını arıyor.

Bir şekilde çölde mahsur kaldığımızı ve susuzluktan ölmek üzere olduğumuzu hayal edelim. Bu durumda bir bardak su hayatımızı kurtaracakken dalgınlıkla bir kuyuya düşmek ölümümüze neden olacaktır. İleride göreceğimiz bütün erdem reçetesinin temel ölçütü, hayatımızdaki farklı konularda ölçülü davranmak ve ölçülü düşünmektir.

 1- Cesaret
Büyük İskender Granikos’ta Perslere Karşı Savaşıyor, Cornelis Troost (1737)

"İlk konumuz cesaret, cesaretin korku ve cüret arasında bir orta olma hali olduğunu söylemiştik." [1115. s.68]

Aristoteles erdemin ilk kolu olarak cesareti belirler. Cesaret ise korku ve cüretin; dolayısıyla korkaklık ve cürretkarlığın ortasındaki bir dengede saklıdır.

Korku
Çığlık, Edvard Munch (1893)

"Korkutucu şeylerden korkarız, bu şeyler zaten genel anlamda kötü şeylerdir. Ancak cesaret durumu farklıdır, bazı şeylerden gerçekten korkmamız gerekir, bu anlamda korkmak güzel bir şeydir, korkmamak ise kötüdür." [1115, s.68] 

Yaşamlarını erdemli olarak sürdürmek isteyen, bunu arzulayan insanların düştüğü ilk ve en temel yanlış, sırtını dönmemesi gereken şeylere büsbütün sırt çevirmektir. Apaçık bir şekilde insanlığın belirtisi olan duyguları, hazları, içgüdüsel eylemleri tamamıyla yok saymak, Aristoteles ve diğer tüm sağduyulu davranan insanların düşüncelerinde görebileceğimiz gibi bir yanlıştır, hatta kötü bir şeydir. 

Kadere bağlı korkular

"İnsanın kendisinden kaynaklanmayan durumlardan korkmamak gerekir, örneğin hastalık ya da fakirlik..." [1115, s.68]

Bizim irademizde olmayan şeylerden korkmak, bizi erdemli ya da mutlu bir insan olma yolunda sadece geriye çeker. Burada Marcus Aurelius'un şu sözünü hatırlayalım: "Mademki sana bağlı, bunu niye yapıyorsun? Eğer başkasına bağlıysa kimi suçlayacaksın? Atomları mı yoksa tanrıları mı?" 

Sümbülün Ölümü, Jean Broc (1801)

Sonrasında korkulmaması gereken şeylere ölümü de dahil ediyor Aristoteles. Aristoteles'in cesaretin belirtilerinden birisi olarak "bizim elimizde olmayandan korkmamak" konusunda karşımıza çıkacak en büyük zorluk, ölüm korkusunu aşmaktır.

Bizim irademizde olmayıp da en çok korktuğumuz şey ise şüphesiz ki ölümdür. Çünkü ölüm insanoğlunun en büyük düşmanı olan bilinmezliğin; en acı ve kesin olacak şekilde varoluşun son safhasıdır. Uygarlık tarihi boyunca bilinmezlikle mücadele etmiş insan; bunu ölüme ve ölümün sonrasına da çeşitli manevi anlamlar atfederek aşmaya çalışır.

Cesur insan kimdir o halde?

"Korkulması gereken şeylerden uygun zamanda ve miktarda korkan, cesurca davranması gerektiği zaman cesurca davranan insanlar cesur insanlardır. Cesur insan aklına göre hareket etmektedir." [1115b, s.69]

2-Ölçülülük

"Ölçülü olmanın ruhun akılsız olan kısmıyla ilgili bir erdem olduğu düşünülür." [1117b, s.74]
Cestello'nun Beşareti, Botticelli (1489)

Aristo'nun "...ruhun akılsız kısmı..." olarak belirttiği kavram; Aristoteles'in ruhu temel olarak iki ayrı kısma ayırmış olmasından gelir. Bunların bir tanesi akılsal, diğeri ise akıldışı unsurlardır. Bu fikre göre akla uygun olan şey; akıldan temel alan, ölçülü ve sağduyulu olarak var olan düşüncelerimiz ve eylemlerimizken ruhun akılsız kısmı olarak belirlenen şey içgüdüler, ölçüsüz hazlar ve duygulanımlardır.

Aristoteles ve erdem konusuna eğildiğimizde karşılaşacağımız çoğu felsefe okulu, özellikle erdemin bu niteliği üzerinde dururlar. Erdemin kavramları isimsel olarak birbirinden farklı olsa da, aslında bize ifade ettiği şey onların iki uç kavram arasında dengeyi, ölçüyü hedef koşmasıdır. Burada ölçülülük konusunda Aristoteles'in üzerinde durduğu şey ise hazza düşkünlük ve acıdan kaçınmanın ortasında dengeyi sağlamaktır.

Hazlar
Bacchus, Caravaggio (1596)

"Haz yüzünden kötü şeyler yapar, acı yüzünden güzel olanlardan kaçınırız." [Magna Moralia, s.75]

"Bedendeki ve ruhtaki hazlar birbirinden farklıdırlar, onur, öğrenme sevgisi gibi şeyler ya da insanın sevdiği şeylerden aldığı hazlar bedenle değil ruhla ilgilidir. Bu tür hazlar konusunda insanlara hazza düşkün denmez, bedene ait olmayan tüm hazlar için aynı şey geçerlidir. [1118, s.75]


Görülüyor ki Aristoteles hazları bedensel ve ruhsal olmak üzere ikiye ayırıyor. Burada çok önemli bir konuya değinmiş olurken önemli bir yanlıştan da kaçınmış oluyoruz. Hangi hazdan kaçınmalı, hangi hazza kucak açmalıyız?

Bedensel Hazlar
Öpücük, Gustav Klimt (1907-08)

Bedensel olan hazlar yukarıda da bahsettiğimiz gibi akıldan çok düzensiz duygulara, içgüdülerimize dayanan hazlardır. Şüphesiz ki bunun gibi hazlara hayatımızda gereğinden fazla yer verdiğimizde; bizi erdemli bir insan olmak bir yana kötü bir insan olma yoluna sevk edecektir. Bütün katillerin sosyopat olduklarını; etrafımızda ve medyada karşılaştığımız canilerin içten içe yaptıkları kötülükten keyif aldıklarını hatırlamak, bedensel hazlara düşkünlüğün bizi evriltebileceği insan profilini çıkartmakta bize yarar sağlayacaktır.

Ruhsal Hazlar
Friedrich Nietszche'nin Portesi, Edvard Munch (1906)

Ruhsal olan hazlar ise Aristoteles'in belirttiği gibi onur; merak duygusu, iyi bir insan için iyilik yapmanın mutluluğu; sevmek ve bu sevgiyle karşımızdakine kattığımız değer; bilim, sanat ve felsefe haliyle ruhsal bir hazdır. Aristoteles her ne kadar bunlara düşkün olmanın hazza düşkünlük olarak anılmadığını söylese de unutmamak gerekir ki ruhsal hazların da fazlası ya da azı bize ve erdemimize zarar verir.
Söz gelimi bilim insanı olmak isteyen bir insanın kendini gereğinden fazla sanata kaptırması, zamanını asıl sorumluklarını bir kenara bırakarak bir başka ruhsal hazlara ayırması da insan için zararlıdır. 

Kimdir hazza düşkün insanlar?

"Hazza düşkün dediğimiz insanlar herkeste olan hazları istiyorlar ve insani değil de hayvani bir şey istedikleri için eleştiriliyorlar." [1118b, s.76]

Aslında bu cümle, Aristoteles'in hazlar için yaptığı kategorizasyonun bir açıklamasıdır. Bedensel olan hazlar herkeste bulunurken, ruhsal olan hazlar insanın hem insan olmak hem de "o" kişi olmak bakımından bizzat kendisine ait olan hazlardır.

Doğal bir istek olarak hazlar
Icarus'un Düşüşü, Jacob Peter Gowy (1615,1661)

"İnsanların doğal istekleriyle ilgili hata yapma oranları çok düşüktür. Bu hatalar da genelde ölçüyü kaçırmaktan kaynaklanır. Örneğin gereğinden fazla yemek, yediğine içtiğine dikkat etmemek, buralarda bir eksik gideriliyor." [1119, s.77]

Erdemsiz bir haz yönetiminde ilk durağımız doğal bir ihtiyaçtan süregelen hazlardır. Aristo'ya göre doğal ihtiyaçlarımızı karşılarken daha az hata yaparız. Bu düşünce Aristoteles'in dönemiyle karşılaştırılınca doğal bir düşünce olsa da -zira Antik Yunan'da obez bir insanın bulunması ihtimali yok denecek kadar az-, modern dünya ile birlikte maddi ve manevi kaynakların artışı insanların doğal ihtiyaçları temelli olarak yaptığı ölçüsüzlüklerin oranını hayli arttırmıştır.

Yine de dünyamız, vücudumuz ve ihtiyaçlarımız aynıdır ve hala ihtiyacımız olduğu için yemek yiyoruz. Aristoteles bu hazzın daha az hataya yer verdiğini düşünür çünkü yaptığımız şeyin amacı bellidir. Örneğin karnımız acıktıysa yemek yer ve bundan haz duyarız. Fakat erdemsiz olan şey ölçüyü kaçırıp ihtiyacımızdan fazlasını yemektir; çünkü bu kendi içinde hiçbir anlam, hiçbir akılsal eylem barındırmaz.

İnsanlara, ruha özgü olan hazlar

"Öte yandan insanlara özgü hazlar konusunda hata yapma oranı daha fazladır. Bir şeyleri seven insanlar ya o şeyi gereğinden fazla severler ya da diğerleriyle aynı şekilde sevmeyebilirler ya da hazza düşkün insanlar her açıdan aşırıya kaçarlar, hoşlanmamaları gereken şeyleri kötü olmalarına rağmen severler." [1119, s.77]

Halihazırda yukarıda, ruha özgü olan hazların sırf ruha özgü ve niteliği yüksek olarak görüldüğü için tamamıyla doğru olmadığını belirtmiştik. Ve Aristoteles'in de belirttiği üzere bu hazlar hata payı en yüksek olan hazlardır çünkü bedensel hazlar kadar sorgulanmaya gerek duyulmazlar.

Kimdir Ölçülü İnsan?

"Ölçülü insanlar bu tür konularda orta halli davranmasını bilen insanlardır. Hazza düşkün insanların sevdikleri şeylere aşırı ilgi göstermezler,onları eleştirirler. Öte yandan sevilmemesi gereken şeyleri sevmezler, onlar olmadığı zaman mutsuz olmazlar. Kısacası olması gerekenden az ya da çok değil yine olması gerektiği zaman ve biçimde isterler. ...ölçülü insanlar aklın peşinden giderler." [1119 - 1119b, s.77-78]

3-) Cömertlik
Kahire'de Halı Satıcıları, Jean-Leon Gerome (1887)

"Cömertlik para işlerinde ortada olma durumudur... müsrif ya da cimri olmak bu konularda eksiğiniz ya da fazlanız olması demektir. Parasına aşırı derecede düşkün olanlara cimri, hesabını bilmeyenlere müsrif deriz." [1120, s.81] 

Görüyoruz ki burada da Aristoteles'in bize işaret ettiği yol ölçülü olmak. Erdemin kollarından birisi olan cömertlik ise şüphesiz parayı ilgilendiren her şeyle ilgilidir. Cömert olmak bakımından erdemli olmak isteyen kimse; ne cimri kadar parasını sevmeli, ne de müsrif kadar onu büsbütün önemsiz saymalıdır. Gelelim zenginler de dahil olmak üzere neredeyse her insanın bambaşka yorumlar getirebildiği ve çeşitli ön yargılara sahip olduğu zenginlik konusuna...

Aristoteles burada Kinik, Pythagoras, Budizm(felsefi bağlamda) gibi diyeti öneren ve insanın para konularından tamamen elini ayağını çekmesini öğütleyen okullardan ayrılır.

Zenginlik bilgeliğe engel mi?

"Bir şeyi iyi ya da kötü bir şekilde kullanabilirsiniz, zenginlik de aynı şekildedir. Erdemli bir insan zenginliği en iyi şekilde kullanır." [1120, s.81]

Seneca'nın Ölümü, Jacques-Louis David (1773)

Buradan bir başka düşünüre de kapı aralanıyor: Seneca. Kendisi her ne kadar bir Roma soylusu olarak günlük hayatında varlıklı yaşamına rağmen çoğu zaman kendi sağlığını etkileyecek derecede diyetlere başvursa da; varlıklı bir insandı ve çeşitli ticaret işleriyle uğraşıyor, düzenli olarak arazi satın alıyordu. Çağdaşları tarafından özellikle bu konuda eleştirilen Seneca bu eleştirilerden bunalarak bir eser dahi kaleme aldı: O eser çoğu insanın okumasa bile duymuş olduğu Mutlu Yaşam Üzerine eserinden başkası değildi. Ne diyordu o eserinde Seneca zenginlik ile ilgili: "Zenginlik bilge için köle, budala için efendidir."

Bu Aristoteles'in düşüncesinden etkilenip etkilenmediğini bilmediğimiz bir düşünce olsa da -zira Seneca'nın da dahil olduğu Stoa Okulu Sokratesçi bir okuldur- şüphesiz ki Aristoteles'in zenginlikle ilgili düşündükleriyle kol koladır.

Cömertliğin ve iyiliğin bir alıp - verme ilişkisi olduğuna değinen Aristoteles, bu noktadan önemli bir yere değiniyor:

Cömertliğin matematiği

"Erdemdeki temel amaç iyilik yapılmasını sağlamaktan çok başkalarına iyilik yapmaktır, kötü şeyler yapmaktan kaçınmak yerine iyi şeyler yapmaktır." [1120b, s.82]

Dolayısıyla erdemli bir insanın gideceği yol iyilik yapılmasına vesile olmak değil; bizzat iyiliği yapanın kendisi olmak. Kötülükten kaçınmak değil, kötülükten kaçınma işine harcayacağımız zamanı iyi şeyler yapmaya harcamak.

Kimdir cömert insan?

"O halde cömert insan elindeki malı zenginliğine uygun ve gereken şeylere harcayan insandır." [1120b, s.83]

Aristoteles bu noktadan sonra çeşitli erdemler ve kavramlara değinip bunları etraflıca inceliyor. Konuya ilgisi olanların kitabın tamamını kendi imgelemleri ve yorumlarıyla okumalarını şiddetle tavsiye ediyorum. Biz bu noktadan sonra Aristoteles'in üst insanıyla devam edecek ve yazımızı böylece sonlandıracağız.

Büyük Ruhlu İnsan
Varil İçinde Yaşayan Diyojen, Jean-Leon Gerome (1860)

Gelelim Aristoteles'in erdem öğretisinin özeti niteliğinde olan, Nietszche'de Üst İnsan olarak gördüğümüz Büyük Ruhlu İnsan'a...

Büyük ruhluluk aslında nedir?

"Büyük ruhluluk erdemlerin sonucunda ortaya çıkan bir ödül gibi bir şeydir, o erdemleri daha da büyük bir hale getirmektedir." [1124, s.91]

Büyük Ruhluluğun Temeli: Küstahlık ve Çekingenlik

Aristoteles büyük ruhlu olmanın temelini; öncelikle kendini beğenmişlik ve çekingenlik arasındaki bir noktaya inşa ediyor.

"Hak etmemesine rağmen büyük şeyleri alması gerektiğini düşünen insanlar kendilerini beğenmişlerdir." [1123b, s.90]

"Bazıları kendilerini olması gerekenden de daha küçüğüne yakıştırırlar ya da her zaman küçük şeyleri hak ettiklerini düşünürler. Bu tür insanlar da çekingendirler." [1123b, s.90]

"Bu durumda büyük ruhlu insanlar büyüklük açısından uçta, olması gereken bakımından ortadadırlar, ne de olsa uygun şekilde davranmaktadırlar." [1124, s.91]

Burada görüyoruz ki Aristoteles'in ulaşmaya çalıştığı doğru, insanın kendisini olduğu gibi görebilmesidir. Kendisini olduğu gibi görebilen insan ne kendini beğenmiş gibi hak etmediği şeyleri hak ettiğini düşünerek küstahlık eder, ne de çekingen insan gibi kendisini hak ettiğinden aşağı şeylere değer görerek kendini aşağı çeker.

Büyük Ruhlu İnsan neye layıktır?

"Çünkü büyük şeylere layık olan insan en iyi insandır, en büyük şeylere de iyi insan layıktır. Bu durumda büyük ruhlu insan iyi olmalıdır... büyük ruhlu insanın iyi olmaması imkansızdır." [1124 ,s.91]

Burada şüphesiz ki Aristoteles'in düşünce rüzgarlarında Platon ve Sokrates'in "Bilgi, erdemdir: Bilgelik mutlak iyi, cehalet ise mutlak kötülüğe götürür." fikrinin yansımalarını görüyoruz. Aristoteles'e göre de büyük ruhlu insan iyi olmanın doruğuna ulaşmış insandır, büyük ruhlu bir insanın iyi olmaması imkansızdır çünkü bir insanın bilerek kötü olmasına imkan yoktur.

Öte yandan bir şeylere layıklık bakımından en yüksek olan insan, doğal olarak en iyi insan olmalıdır.

İnsanın Kabul Edilme ve Takdir Güdüsü
Gladyatörler Dövüşü, Jean-Leon Gerome (1872)

"Böyle bir insan erdemli insanlar tarafından kendisine büyük onurlar sunulsa da sanki küçük bir ödül alıyormuş gibi davranmalıdır. Zaten erdeme uygun bir onurlandırma tam anlamıyla yoktur, fakat alabileceği daha büyük bir şey olmadığından bunu kabul edecektir." [1124, s.92]

Kabul edilme ve takdir görme ihtiyacını derinden hisseden bizler, bazen kendiliğimizi unutup tamamıyla bu fikir etrafında bir hayat yaşar; yaşam tiyatrosunda kabul ve takdir edilme güdüsüyle kişiliğimiz yerine farklı rolleri sergileriz.

Burada Aristoteles; bu güdünün iki farklı yanını ele alıyor ve gerçekten önem verdiğimiz ve ulaşmak istediğimiz noktada olan insanlardan -burada erdemli insanlar- büyük takdirler gördüğümüzde dahi bunu küçük bir ödül olarak kabul etmemizi öğütlüyor. Çünkü erdemli bir insan olmak isteyerek çıktığımız yoldaki en büyük ödülümüz zaten erdemin kendisidir, bundan daha büyük bir ödül yoktur ve olmamalıdır.

"Öte yandan daha küçük onurlandırmalar ya da sıradan insanların verdikleri ödüllerin bir değeri olmayacaktır, çünkü bunlardan daha fazlasına layıktır ve bir önemleri yoktur." [1124, s.92]

Yine aynı sebeplerden dolayı, yaptığımız şeyin değerini tam anlamıyla bilmeyen, anlamayan bir insanın bu konuda vereceği övgüler ve öğütler Aristoteles için bir anlam taşımaz.

Kader ve Kendini Bilmek
Narkisos, Gustave Moreau (1890)

Bu noktadan sonra hepimizi ilgilendiren ve her insanın hayatının bir noktasında sorguladığı ve isyan ettiği konuya, kader konusuna geliyoruz.

"Büyük ruhlu olma konusunda kader de belirleyicidir. Çünkü soylu, zengin ya da güçlü olanlar daha çok bu şekildedirler. Bu insanların diğerlerinden üstün yanları vardır, iyilik konusunda üstün olmak ise en onurlu şeydir. [1124, s.92]

Burada daha önce zenginlik konusunda değindiğimiz gibi, kaderin bize sağladığı doğuştan edimlerin; burada özgül olarak zenginliğin erdemle ve büyük ruhlu bir insan olmak konusunda bize yardımcı olabileceğini belirtiyor Aristoteles. Bu insanlar da üstte gördüğümüz "yalaka" insanlar tarafından onurlu olarak addedilirler. Fakat her ihtimalde doğuştan zengin ya da soylu olmak değil, iyi olmak en onurlu şeydir.

"Eğer erdemli değilseniz kaderin size verdiği diğer iyilikleri hazmedemezsiniz. Bunlar hazmedilemezlerse kişi kendisini diğerlerinden üstün görür, bu nedenle de diğer insanları küçümserken kendisini yukarıda görmeye başlar." [1124b, s.93]

Erdemli olmayan insan, kaderin, yaşamın, doğanın bahşettiği güzellikleri algılayamaz; kendisine kibirden bir taht inşa eder ve diğer insanları kendisinin aşağısında görür. Dolayısıyla doğuştan zengin ya da fakir olmak; elimizdekilerin değerini, iyiliklerini hazmedemediğimiz sürece bizler için hiçbir anlam ifade etmezler.

Büyük Ruhlu İnsanın Öncelikleri

"Büyük ruhlu insanlar küçük şeylerle ilgilenmezler, küçük şeyler uğruna tehlikeye de atılmazlar. Büyük tehlikelerden korkmazlar ve gerekirse kendi yaşamlarını bu uğurda riske atarlar. Çünkü yaşamak birincil hedef değildir, önemli olan iyilik yapmaktır." [1124b, s.93]
Sokrates'in Ölümü, Jacques-Louis David (1787)

Büyük ruhlu insanın öncelikleri belli ve doğrudur. Ve en önemlisi bu insanın önceliği içgüdüyle kamçılanmış bir hayatta kalma güdüsü değil, iyi ve erdemli bir yaşamdır. Önemli olan yaşamak değil, iyi olmaktır. Burada kendisine atfedilen eser Magna Moralia'dan şu sözleri hatırlamak yerinde olacaktır: "Sözgelişi eğer biri yaşamı boyunca uyuyorsa, onun mutlu olduğunu söy­lemek pek istemeyiz; nitekim onun için yaşam söz ko­nusudur, ama erdemlere uygun bir yaşam de­ğil."

İyilik Yapan ve Yapılanın Arasındaki İlişki

"Büyük ruhlu insanlar kendilerine yapılan iyiliklere karşılık vermek isterler, bu yapılmazsa kendileri borçlu olurlar ve kendisine iyilik yapılan durumuna gelirler." [1124b, s.93]

"Böyle insanlar kendilerine yapılan iyilikleri değil kendilerinin yaptıkları iyilikleri hatırlamak isterler. Çünkü iyilik yapılan kimse, iyilik yapandan daha aşağıdadır." [1124b, s.93]

Aristoteles'e göre iyilik; içinde bir üstlük ve altlık ilişkisi barındırır. Bu bağlamda iyilik yapan her zaman daha üstteyken, iyilik yapılan kimse daha alt bir konumdadır. Büyük ruhlu insanlar her zaman iyilik yapan ya da iyiliğe iyilikle karşılık vermek gayesinde olan insanlardır.

Duyguların Özgürce İfadesi

"Bu tür insanlar bir şeye kızdıkları ya da beğendikleri zaman duygularını açıkça belli ederler. Zaten bir duyguyu saklamak aslında korkmanın göstergesidir." [1125, s.94]
Echo, Alexandre Cabanel (1887)

Duygularımızı açıkça ifade etmek, Aristoteles lügatıyla bir cesaret göstergesidir. Büyük ruhlu insan kendisini olduğu gibi görebildiği için özsaygısı ve özgüveni yüksektir; bundan dolayı hem kendi duygu ve fikirlerini cesurca belirtebilir, hem de bir başkasını olduğu gibi görebilme ve bunu ifade edebilme edimine ve cesaretine sahiptir.

"Öfkesini sürekli devam ettirmez, aslında kötü şeyleri hatırlamaktan daha önemli olanın bunları unutmak olduğunu düşünür." [1125, s.94]

O, duygularını tanır ve doğru yönlendirmesini bilir. Nasıl olsa Marcus Aurelius'un deyimiyle "Başkasının yanlışı onu yapana bırakılmalı."

Dedikodu

"Yine dedikoducu değildir. Kendisi ya da diğer insanlar hakkında bir şey söylemediği gibi, insanların dedikodusunun yapılmasını da sevmez ya da onları övmez. Düşmanları hakkında bile dedikodu yapmayan bir insan kendisine de aynı şeyin yapılmamasını bekler." [1125, s.94]

Yorumu yine bizzat Marcus Aurelius'a bırakalım: "Düşmanından öç almanın en iyi yolu, onun gibi davran­mamaktır."

Şikayetçilik

"Bir şey çok önemli değilse ya da o konuda yapacak bir şey yoksa fazla şikayetçi olmaz. Sonuçta sadece önemsediğiniz konularda şikayetçi olursunuz." [1125, s.94]

Çıkarcılık

"Böyle bir insan çıkar elde edeceği bir yola girmek yerine güzel ve iyi olan ama kendisine bir çıkar getirmeyecek şeylerin peşinden gider." [1125-1125b, s.94-95]

Büyük Ruhlu İnsanın Hareketleri

"Büyük ruhlu insanın hareketleri yavaş gibidir, sesi ağır ve sakindir. Sanki pek fazla bir şeyleri umursamıyormuş gibi bir havası vardır.."

Sonuç

Böylece yazımızın sonuna geliyoruz. Eğer buraya kadar bizimle birlikte Aristoteles'in erdemli olma yolculuğuna katılmışsanız, size teşekkür ediyorum. Birlikte Aristoteles'in erdemli olma yolundaki öğütlerini, büyük ruhlu insanın göstergelerini inceledik. Umarım erdemli olma yolculuğundaki anahtar noktaları kavrayıp hayatınıza dahil eder; bu uğurda bir yaşam sürdürerek geriye baktığınızda "Mutlu bir yaşam sürdüm." diyebilme özgürlüğüne kavuşur, hayata Seneca'nın "Yaşadım, çok sevgili Lucilius'um, yeteri kadar yaşadım. Ölümü bilgiyle dolu, olgun bir şekilde bekliyorum." sözleriyle veda edebilirsiniz.





















Yorumlar

Popüler Yayınlar